Tedarik Zincirinde Karbon Ayak İzi
Dünya Ekonomik Forumu, iklim krizini “dünyamız için ciddi bir varoluşsal risk” olarak nitelendirir. Bu büyük küresel tehlikenin büyük ölçüde şirketlerden kaynaklandığı ifade ediliyor. Üstelik, verilere göre şirketlerin karbon ayak izinin %90’ından fazlası, dünyanın bir ucundan bir ucuna uzanan tedarikçileri tarafından oluşturulan tedarik zincirinden kaynaklanıyor. Bu nedenle, iklim değişikliğine sebep olan karbon ayak izinin azaltılması konusunda atılabilecek en büyük adımlar, şirketlerin ve tedarik zincirlerinin, bu yönde değişimlerinden geçmekte. İklim tehlikesi oluşturan konularda alınabilecek tedbirler için; tedarik zincirinde rol alan işletmeler, ulusal yönetimler ve farkındalık yaratmaya katkı sağlamak üzere sivil toplum kuruluşları hatta talep ve beklentiler anlamında nihai tüketicilerin ortak bilinci paylaşması, iklim krizini yavaşlatmayı sağlayabilir.
Karbon Emisyonu Denetimi
Her ne kadar tedarik zincirleri genellikle bir şirketin emisyonlarının en büyük payı tedarik zincirlerinden kaynaklansa da, bu soruna ilişkin tespiti sağlayan karbon emisyon ölçümünün, hâlâ çok az sayıda şirket tarafından yaptırıldığı ifade ediliyor. Şirketlerin bu ölçümü yaptırmalarının zorunlu hale gelmesi, tedarik zincirinde bir zincirleme eylem hareketi oluşturmanın adımlarından biri olarak sıralanabilir. Diğer yandan borsaya kayıtlı şirketler için, tedarik zincirinde üretilen sera gazı emisyonlarının ifşa edilmesi henüz zorunlu değil. Bu tür bir ilan yöntemi, eylem planını büyük ölçüde hızlandırır.
Karbon emisyonunun ölçümü, zahmetli ve zaman alan bir eylemdir. Ancak yeni teknolojilerin sunduğu yapay zekâ yordamıyla, normalde birkaç hafta kadar uzayan süre %10’a hatta daha azına düşürülebilir. Ne yazık ki şirketler bu yatırımlar ve çözümler konusunda yeteri kadar bilinçli değil. Yeni teknolojilerle karbon emisyonu ölçümünün, şirket bilgilerinin gizliliğine gölge düşürebileceği gibi gereksiz endişeler geliştirebilir. Oysa bu yöntemde, temel finansal veriler dışında bir bilgi paylaşımına gerek yoktur. Ne yazık ki, çok fazla şirket bu çözümlerin farkında değil. Bu noktada şirketlerin karar mercilerinin ilkim eylem planında nasıl bir rol alabilecekleri; iklimle bağlantılı finansal beyanların niteliği ve kapsama alanı gibi başlıca konularda bilinçlendirilmesi ve karbon emisyonunu azaltmaya teşvik edilmesi gerekir.
Yenilenebilir Enerjiye Geçmek
Fosil yakıtlar iklim krizine neden olur. Uzmanlar, kömür, petrol ve doğalgazın kullanılması atmosferde yarattığı karbondioksit salınımının, iklim değişikliğinin %70’ini oluşturduğunu ifade ediyor. Bu da yakıtların kullanımında tedarik zincirinde acil düzenlemelerin alınmaması durumunda iklim değişikliğindeki tehlikenin artması anlamına gelir.
Doğalgaz, petrol, kömür yerine, yakıt kullanımında yenilenebilir enerjiye dayalı enerji geçişini hızlandırmak, iklim değişikliğini yavaşlatabilecek çözümlerden biridir. Yatırımcıların fosil yakıtları yerine, yenilenebilir enerji kullanımını desteklemesi, hükümetlerin bu alana yatırımlar yapması ve kaynak ayırması, yenilenebilir enerji kullanımını teşvik etmesi gibi tedbirler iklim bozulmasını sınırlayarak enerji güvenliğini artırabilir.
Ortak Bilinci Desteklemek
İklim değişikliği, Birleşmiş Milletler tarafından “kalkınmaya karşı en büyük tehdit” olarak nitelendirilir. Bu nedenle şirketlerin, iklim değişikliğine neden olan karbon salınımının artmaması için eylemlerde bulunması, kalkınma problemlerinin azaltılması anlamına da gelir.
Sera gazı salımlarını azaltmak üzere, işletmelerin enerji raporlarının denetlenmesi ve yüksek salımlı yakıt kaynaklarına bağımlılığı azaltmasını sağlayacak bir ekonomik sistemleşme oluşturmak gerekir. Protokoller, yaptırımlar, teşvikler düşük karbon bilinciyle üreten şirketlerin ekonomik arenada ön plana çıkmasına katkı sunabilir. Yakın gelecekte, tedarik zinciri emisyonları hakkında raporlamanın zorunlu hale gelmesi ve yaptırımların bu yönde geliştirilmesi, uzmanlar tarafından beklenen gelişmeler arasında. Elbette, bunların uygulamadaki en yüksek fayda sağlaması için, şirketlerin ortak bilincin gelişmesine katkı sağlamak üzere, şeffaf bir şekilde karbon emisyonlarını azaltma konusunda örnek teşkil edecek tutumları geliştirmeleri şart.
Şirketlerin genel bir harekete ortak olması için teşvik edilmesi, düzenlemelerin ve uygulama politikalarının belirli yaptırımlarla zorunlu kılınması gerekir. Hükümetler, komisyonlar, STK’lar ve iklim destek örgütleri bunun için politikalar geliştirerek, iklimsel eylem hareketlerini uygulayan şirketlere daha fazla fırsatlar sunabilir. Bu konuda küresel çapta gelişmeler ümit verici şekilde gelişmeye devam
ederken, şirketler de bilinçlendirme faaliyetleriyle ortak bilincin gelişmesine katkı sağlayabilir.
Düşük karbonlu ekonomiye geçiş için şirketlerin üzerine düşen sorumlulukların bilincinde olması ve farkındalığı paylaşması tetikleyici bir güce dönüşebilir. Karbon ayak izini ölçmek, açıklamak ve bu minvalde harekete geçmek, bu konuda hassasiyet gösteren tedarikçilerle çalışmak; bu konuda yol almayı sağlar. İklimle ilgili kamu politikalarını savunan üst düzey ortaklıkları ve sanayi iştiraklerini desteklemek, iklimsel eylem planları için anlamlı adımlar atan tedarikçileri, hizmet sağlayıcıları, müşterileri teşvik etmek de ortak bilinci desteklemek anlamına gelir.
Neredeyse her kurumsal sürdürülebilirlik raporlama programı,tüm dünyada GHG emisyonlarını ölçmek üzere gereken standartları belirleyen Sera Gazı (GHG) Protokolü’ne dayalı olarak geliştirilir. Bu protokollere bağlı iklimsel eylem ve sürdürülebilirlik programlarının tedarik zinciri aktörlerince uygulanmasını sağlamak üzere; uygulayan tedarikçilerin ön plana çıkması için onlara çeşitli fırsatlar sunulması veya şirketler ve otoriteler tarafından diğerlerine tercih edilmesi gibi bağlayıcı eylemler uygulanabilir.
Kurumsal Duruş Geliştirmek
Şirketlerin ve yönetimlerin, bu konuda toplumsal bir duruş geliştirmeleri, tedarik zincirinde iklim hareketini hızlandırmak adına kritik önem taşır. İklim değişikliği konusunda bilinçlenmek, bu yönde eyleme geçmek üzere stratejik planlama geliştirmek, bir çeşit ideolojik yaklaşım ya da politik bir tutum olarak görülmemeli. Başka bir deyişle tek tek yapılabilecek binlerce sorumluluğun eylem maddesi olarak sıralanmasından ve uygulanmasından evvel, buna uygun temel zihniyetin ve duruşun geliştirilmesi, sürdürülebilirlik için gereken zemini oluşturur.
Bir konuda kurumsal bir duruş geliştirmek isteyen şirketler, buna kaynak ayırmalı ve konuyu çok boyutlu olarak görmelidir. Karbon ayak izini azaltıp; müşterileri, tedarikçileri ve diğer iş birlikçilerini buna teşvik etmek için, kurumsal iletişim politikaları gözden geçirilerek, kurumsal sosyal sorumluluk gücünden faydalanılması, büyük bir itici kuvvettir. Operasyonların düşük salımlı enerji kaynakları ve yenilenebilir enerjileri kullanmak üzerine geliştirilmesinin duyurulması ve bunun diğer kuruluşlara teşvik edilmesi için yaratıcı iletişim planlamaları geliştirilmeli, sosyal sorumluluk kaynakları oluşturulmalı ve bunlar denetimli fonlarla desteklenmelidir.
Farkındalığı yüksek olan ve iklim değişikliğinin yarattığı sorunların bilincinde olan şirketler, araştırmalara göre, kısa vadeli kazançlar için iklim değişikliği konusunda harekete geçmeyen şirketlere göre, dolaylı/dolaysız iklim krizlerinden kaynaklanan krizlerle daha başarılı bir şekilde baş ediyor. Dünyada gerçekleşen aşırı ısınma, şiddetli hava olayları ve afetler gibi olaylar üzerine işletmelerin acil durumlar için proaktif planlar oluşturmaları gerekir. Yöneticiler bu konuda sorumluluklarının bilincinde olmalı ve yönetiminde oldukları şirketlere liderlik edebilmelidir.
İşletme ve tedarik zincirleri, gelecekteki potansiyel değişiklik etkilerine nasıl maruz kalacaklarına ilişkin riskleri değerlendirmelidir. İklim risklerini analiz etmeyi bir çeşit yatırım olarak görmeleri ve karar alma süreçlerini bu paralelde geliştirmeleri gerekir.
Şeffaf, objektif, istikrarlı ve yenilikçi bir yönetim anlayışı geliştirmek, iklim kriziyle mücadele etmede kritik rol oynar. Bilimsel araştırma raporlarına, protokollere, sektörel dekarbonizasyon ve Paris İklim Anlaşması gibi anlaşmalara ve bu gibi iklim ortaklıklarına, ulusal ve küresel taahhütlere ve tedbirlere uygun şekilde eyleme geçmek üzere, profesyonel bir stratejik iklim planı geliştirilmelidir. Bu planlamanın uygulanmasında, ölçümleme, değerlendirme ve raporlama ile düzenlemelere giderek, sonlanmayan bir süreç olarak iklim eylem planı çalışılmalıdır. İklim iyileştirme ortakları olan UN Global Compact, UNEP ve UNFCCC gibi kuruluşların çalışmalarını takip ederek, bunlara katkı sağlamak üzere şirketler ve tedarik zincirleri ortaklaşa sosyal sorumluluk çalışmalarına imza atabilir.
Gelişen Teknolojilere Yatırım
Şirketler, karbon ayak izini azaltma hedeflerini gerçekçi adımlamalarla uyguladığında, uzun vadede bu hedeflere ulaşarak, iklim eylemlerinde başarılar elde edebilir ve bu konuda motivasyonunu artırabilir. Bu süreçte, gelişen teknolojik gelişmeleri takip etmek, hem karbon ayak izini ölçümlemeye hem de çevresel maliyetleri düşürmeye bağlı yüksek erişilebilirliği ve uygun fiyatlandırma gibi imkanları beraberinde sunabilir. Sürdürülebilir bir yaşam için atılan adımların ve yapılan yatırımların ekonomik kalkınmaya ve şirketler bazında birçok yönden refaha ulaştıracağı düşünüldüğünde, şirketler yeni teknolojileri birçok alanda hayata geçirebilir. Sürdürülebilirliğe yönelik kamu politikalarını desteklemek, ortak bilince hizmet edecek şekilde ilişkileri düzenlemek, şirket özelinde geliştirilen iklim faaliyetlerini sürdürmek, çevre dostu teknolojilerin geliştirilmesine sponsor olmak gibi fırsatlar için geniş kapsamda düşünülebilir.
İlgili Kaynaklar:
World Economic Forum 2017 https://www.weforum.org/agenda/2017/01/global-risks-in-2017
United Nations Environment Programme http://www.ipcc.ch/pdf/press/UNEP_DED_IPCC.pdf
Kaynaklar:
https://www.mulesoft.com/lp/reports/top-digital-transformation-trends Erişim Tarihi: 11. 12. 2022
https://www.gartner.com/en/information-technology/insights/top-technology-trends Erişim Tarihi: 10. 12. 2022